ASO ŞUBAT AYI MECLİS TOPLANTISI YAPILDI

Ankara Sanayi Odası Şubat ayı meclis toplantısı Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın  katılımıyla yapıldı.

ASO Başkanı Nurettin Özdebir konuşmasında gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.

Özdebir’in konuşması şöyle;

“Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, Değerli Meclis üyeleri, Basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi şahsım ve Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım bu yoğun gündem içinde bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum.

İzninizle önce makroekonomik gelişmelerle ilgili bazı tespitlerimi Siz ve Değerli Meclis Üyelerimizle paylaşmak istiyorum.

Aralık ayı sanayi üretim endeksi 21 ayın en yüksek seviyesinde gerçekleşti. Alt sektörlerin hemen hemen hepsinde aylık ve yıllık bazda pozitife dönüş söz konusu. Özellikle imalat sanayi ve sermaye malındaki aylık ve yıllık ivmelenme, gelecek dönemde de sanayi üretiminde olumlu beklentileri güçlendirmektedir.

Sanayi üretimi 2018 Aralık ayında 2017 yılına göre 9,9 düşmüştü. 2019 yılında ise 9,5 artışla bunu telafi etmiştir.  Bu artışa rağmen sanayi üretimi iki yıl önceki üretim düzeyinin gerisinde kalmıştır. Diğer taraftan sanayi üretimindeki artışın önemli bir kısmının baz etkisinden kaynaklandığı unutulmamalıdır.

Sanayi üretim endeksi ve perakende satış endeksi ile birlikte, 2019’un son çeyreğinde 6’ya yakın bir büyüme ihtimali ortaya çıkmıştır. 2019 yılında YEP tahmini olan 0,5’in üzerinde bir büyüme olasılığı artmıştır.

Finansal koşullarda iyileşme, kredi hacmindeki gelişme ve iç talepteki canlanma dikkate alındığında, 2020 yılında 5’lik büyüme hedefine ulaşılacağı sinyalleri güçlü bir şekilde gelmektedir. 

Cari işlemler açığı, 2019 yılı Aralık ayında 2018 yılının aynı ayına göre 1 milyar 731 milyon Dolar artarak 2 milyar 798 milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılının on iki aylık döneminde cari işlemler hesabı 1 milyar 674 milyon Dolar fazla vermiştir.  

Üretimin ve dolayısıyla ihracatın ithalata bağımlılığı nedeniyle kronikleşmiş olan yüksek dış ticaret açıkları ve buna bağlı olarak bozulan cari işlemler göstergeleri, ülkemizde genellikle daralma ve kriz dönemlerinde iyileşme göstermektedir.

Aslında son iki aydır cari fazlanın cari açığa dönmesi bizim gibi ekonomilerde toparlanmanın ve üretim artışının yeniden pozitife döndüğünün önemli bir göstergesi olarak okunabilir. Ocak ayı itibariyle Türkiye ekonomisinde yeniden cari açık veren bir tablo göreceğimizi tahmin ediyorum.

Öte yandan, son dönemde ekonominin istihdam yaratma kapasitesinde düşüş söz konusu, bu da işsizlik rakamlarına olumsuz yansımaktadır.  Hizmetler ve inşaat sektöründe istihdam azalırken tarım ve sanayi sektöründeki toparlanma olumlu bir gelişme. Ancak kısa ve orta vadede işsizlik bu seviyelerde devam edecek gibi gözüküyor. 

Ancak işsizlik oranlarında iki rakama dikkatinizi çekmek istiyorum. İlki; 33,8 seviyesindeki kayıt dışı istihdam ki bu rakam verimlilik açısından dikkat edilmesi gereken bir veri. Diğeri ise, gençler arasında 28,8 civarında olan, ne işte ne de istihdamda olanların oranı. Bu oran gelecek dönemde genç kesimde ümitsizliğe ve sosyolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabilecektir.

Sayın Bakanım, bu arada McKinsey tarafından hazırlanan bir rapora dikkatinize çekmek istiyorum. “İşimizin Geleceği, Dijital Çağda Türkiye’nin Yetenek Dönüşümü” isimli raporda, otomasyon ve yapay zekânın işin doğasını değiştireceği, talepte en fazla büyümenin teknolojik yeteneklerde olacağı, bunun temel ve ileri dijital becerileri etkileyeceğini ortaya koymuştur.

Raporda; otomasyon, yapay zeka ve dijital teknolojilerin Türkiye’de mesleklerin yapılış şeklini önemli ölçüde değiştireceği vurgusu yapılmış ve bu durumun sektörler bazında işgücünde önemli değişiklikler yapacağını öngörmüştür. Ayrıca, birçok sektörde istihdam alanlarının önemli ölçüde azalacağının altı çizilmiştir. Bu noktada;  stratejik iş planlaması, yeni nesil çalışma modellerini, kültürünü ve insan kaynakları fonksiyonlarını güçlendirmemiz gerekecektir. Raporda, önümüzdeki on yıl içerisinde otomasyon, yapay zekâ ve dijital teknolojilerin yaratacağı ekonomik fayda ve sosyal değişimler ile 3,1 milyon iş yaratma potansiyeli olduğu öngörülüyor.

Ayrıca otomasyon ve dijitalleşmenin etkisiyle 7,6 milyon işin kaybolarak yeni işlere dönüşebileceği ve 2030 yılına kadar 8,9 milyon yeni işin oluşabileceği ifade ediliyor. Sayın bakanım bu kadar dönüşüm gerektiğine göre ki bizde böyle olduğunu düşünüyoruz, bu da devletin tek başına altında kalkabileceği bir yük değil. Bu dönüşümü sağlamak için özel sektörün de elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu amaçla, becerilerin geliştirilmesi ve dönüştürülmesi için ASO Sürekli Eğitim Merkezi ASOSEM’i kurduk ve bu doğrultuda çalışmaya, hizmet üretmeye devam ediyoruz.

Sayın Bakanım bazılarını siz de yakından biliyorsunuz. Eğitimle ilgili çalışmalarımız bununla da sınırlı değil.. Yani biz yıllardır bunları sadece söylemekle kalmayıp aynı zamanda imkânlarımız çerçevesinde yapmaya çalışıyoruz.  ASO olarak anaokulundan başlayıp, iki meslek lisesi programı, bir meslek yüksekokulu ve biraz önce bahsettiğim sürekli eğitim merkezimizle bir katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Buradaki amacımız gençlere yeni ufuklar açıp, merak sahibi yaparak meslek kazandırmak. Tek başımıza mesleki eğitim sorununu çözmek gibi bir iddiamız yok sadece ortaya etkin, örnek alınabilecek modeller koymaya çalışıyoruz. Bu projelerimiz de başka şehirlerdeki odalar ve kurumlar tarafından model alınıyor. Yapmaya çalıştığımız şey de bu olduğu için büyük bir mutluluk duyuyoruz. 

Sayın Bakanım, Değerli Meclis Üyeleri, konuşmama ekonomik göstergelerle devam etmek istiyorum..

Enflasyon göstergeleri incelendiğinde,  Aralık ayında 7,36 olarak gerçekleşen ÜFE’nin yılın ilk ayında yükselme eğilimine girerek, 8,84’ya çıktığı görülmektedir.

Benzer şekilde, Aralık ayında 11,84 olarak gerçekleşen TÜFE Ocak ayında 12,15 seviyesine yükselmiştir.  Gelişmiş ülkelerin ortalamasının 2, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının ise 4 olduğunu düşündüğümüzde fiyat istikrarının sağlanmasında halen kat edilmesi gereken bir mesafenin olduğu ortadır.

Sayın Bakanım, Değerli Meclis Üyeleri,

2019’daki zayıf büyüme oranlarının ardından,  2020 yılında küresel ekonomide de istikrar ve risk azaltma politikaları ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar küresel ekonomide tahminler büyümenin artışı yönünde revize edilse de, bu artış, bazı yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerdeki performans artışına bağlı olarak ortaya çıkacaktır.

Beklenti ise gelişmiş ekonomilerdeki büyümenin durgun kalmasıdır. Özellikle Euro bölgesinde 14 aydır sanayi üretimindeki düşüş bu görüşü destekler niteliktedir.

Küresel ekonomi sağlam bir zeminde bulunmaktan çok uzak ve  aşağı yönlü riskler devam etmektedir. Ticaret gerilimlerinin yeniden yükselmesi veya Korona virüsünün daha fazla yayılması bu riskleri daha da tetiklemektedir.

Çok taraflı ticari ilişkilerin azalmasına neden olarak, büyümeyi azaltabilecek risk unsuru olarak karşımızda durmaktadır.

İklim değişikliği ve sık görülmeye başlayan doğal afetler,  olumsuz etkilere ve ekonomik faaliyetlerin bozulmasına neden olabilecektir. Çok ilginç bir şekilde ekonomilerde bazı belirsizlikler azalırken, yeni belirsizlikler ortaya çıkmakta ve öngörülen toparlanmayı kırılgan hale getirmektedir.

Sayın Bakanım burada önemli bir başlığı Korona virüsü için açmamız gerekecek.

Maalesef şu anda küresel ekonomide en önemli belirsizlik Korona virüsü. Korona virüsü küresel ekonomi üzerinde yeni bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bu tehlike maalesef sınırlarımıza kadar da ulaştı.

Bu virüs, ekonomideki kırılganlığı, öngörülemeyen olayların nasıl tehdit olabileceğine dair kesin bir hatırlatmadır.  Bunun ekonomide etkileri,  tedarik zinciri kesintileri, turizm ve seyahat kısıtlamaları yoluyla ortaya çıkacaktır.

Virüs özellikle Çin’in dışına daha fazla yayılırsa, daha ciddi tedarik zinciri kesintileri ve yatırımcı güveninde daha kalıcı bir düşüşe neden olacaktır.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin’le ticari ilişkisi olan ve özellikle ara mal ithalatı yapan firmalar, tedarik konusunda önemli sıkıntılar yaşamaktadır. Dünya imalat sanayi üretimindeki payı 28,6 olan Çin ekonomisinde yaşanan virüs krizi, küresel üretim hacmi üzerinde önemli kayıplar ortaya çıkaracaktır.

Diğer taraftan, özellikle 2000’li yıllarda Çin’deki üretim artışı, küresel ekonomide fiyatlar üzerindeki baskıyı azaltmakta idi. Korona virüsünün ortaya çıkması ve etkilerinin uzun süreceği beklentisiyle Çin’deki üretim kayıpları, küresel ekonomide ve ülkemizde enflasyon üzerinde önemli bir baskı unsuru olabileceği unutulmamalıdır…  

Sayın Bakanım Korona krizinin ekonomimize olası etkilerinin süratle ortaya çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Önce bunun ülkemize olumlu yansıyacağını düşündük ancak, birçok üretim alanında hammadde ya da yarı mamül tedariklerini Çin’den sağlıyoruz. Çin’den kaynaklı aksama maalesef bizi de olumsuz etkileyebilir.  Bu nedenle hangi ürünleri Çin’den sağladığımızın ve nasıl etkileneceğimizin süratle tespit edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

Sayın Bakanım bu arada biz de üyelerimiz arasında bir çalışma başlattık. Üyelerimizin Çin’le ilişkilerinin hangi alanlarda ve üretimlerinin ne kadarını buradan yaptıkları ithalatla gerçekleştiriyorlar tespit etmeye çalışıyoruz.

Özellikle önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak tedarik zincirindeki aksaklıkları göz önüne alarak, Çin’den alınan ya da farklı ülkelerin taleplerini ülkemizden karşılamak için süratli hareket edersek bir avantaj da yakalayabiliriz. Bu konu da neler yapabiliriz noktasında sizin desteğiniz oldukça önemli olacaktır.

Sayın Bakanım Değerli Meclis Üyeleri,

Yurtiçi yerleşiklerin birtakım kaygılardan dolayı tasarruflarını dövize endeksli olarak saklamaları da önemli bir risk unsuru olarak hala karşımızda durmaktadır. 196 milyar Dolar seviyesinde olan bu paranın anlamı sıfır faizle ABD’ye borç vermektir. Dolarizasyon, bir nevi senyoraj hakkının devridir. 

Dövizin ait olduğu ülkeye, kâğıt para üzerinde yazılı değer kadar mal ve hizmet satın alma hakkının karşılıksız sunulmasıdır. Dolarizasyon; ekonomide, enflasyon, faiz, yatırım, büyüme ve istikrar politikalarının etkinliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

Ulusal paraya olan güveni arttıracak politikalar üretmediğimiz sürece, dövize geçmeyi engelleyici politikalar daha maliyetli olacaktır.  Güçlü olmayan para birimleri zayıf kurumsal yapı ve güçlü olmayan ekonomi demektir.

Dünyada meydana gelen küreselleşme eğilimleri ve dolayısıyla ticaret hacmindeki artış nedeniyle, döviz kurunda yaşanan değişimlerin ekonominin performansı üzerindeki etkisinin daha belirgin ve önemli hale geldiği görülmektedir. Döviz kurlarındaki değişmeler fiyatlar genel seviyesi, faiz oranları, mal ve hizmetlere olan talep ile doğrudan yatırımlar aracılığıyla genel ekonominin performansını etkilemektedir.

Ülkemizin tercih ettiği büyüme stratejisi dikkate alındığında, ihracat ve ithal ikamesi üretim yapan firmalar, ekonomik yapı içinde kritik öneme sahiptir. Bu nedenle döviz kurundaki değişkenlik, firmaların performansı üzerinde önemli etkiler ortaya çıkarmaktadır.

Özellikle reel kur son 25 yılın en düşük seviyesinde ve bundan dolayı kur son yılların en düşük değerinde. Reel döviz kurunun düşmesine, reel değer kazancı denir. Reel değer kazancı olduğunda nispi fiyat düşer ve böylece yurtiçinde üretilen mallar yurt dışında üretilen mallara kıyasla pahalılaşırken, yurtdışında üretilen mallar ise yurtiçinde üretilen mallara kıyasla ucuzlar.

Bunun sonucunda firmaların yurt dışı ve toplam satışları azalır. Diğer taraftan reel değer kaybı ise yukarıda anlatılanın tam tersi bir etki yaratır.

Reel değer kaybı ve reel değer kazancının firmaların performansı üzerindeki etkisinin büyüklüğünde ise ihraç ve ithal mallarının talep esneklikleri belirleyicidir.

Küresel ekonomi ve iç piyasadaki gelişmeler, dış fonları olumsuz yönde etkilemekte, yabancı sermaye ile büyüyen ekonomimizde dış kaynağa daha zor ve daha pahalı ulaşmamıza sebep olmaktadır.

Bizim bunu iç piyasa imkânlarıyla sağlayabiliyor olmamız lazım. Şu anda başka çaremiz de yok. Başkalarının tasarruflarına ihtiyacımız var ama bir an evvel gerekli değişimi ve dönüşümü sağlayıp bunu değiştirebilmeliyiz.

Bunun için de önce insan kaynağımızın, sonra işletmelerimizin teknolojik seviyelerini yükseltmemiz, verimliliğimizi artırabilmemiz, daha çok katma değer üretiyor olabilmemiz lazım.

Ve en önemlisi de ithal ikamesi. Biraz geç kalmakla beraber bir yılı aşkın bir süredir Hükûmet politikalarımızda bunun izlerini görüyoruz. Bugünden yarına yapılabilecek bir şey değil ama Türkiye’nin ithal ettiği önemli girdileri yerli olarak üretmek için gerekli tedbirleri alabilmeliyiz.

Bu arada yapılabilecek bir şey de mümkün olduğunca yerli sanayimizi koruyacak, güçlendirecek tedbirleri alabilmemiz.

Bütün dünyada korumacı tedbirler artıyor, bizim de sanayimiz güçlenene kadar ithalatımızı sınırlayabilecek tedbirleri almamız, gümrüklerimizi biraz daha sıkı tutmamız gerekmektedir.

2020 yılında özellikle ekonomi politikasında dışa bağımlılığın azaltılmasına odaklanmalıyız .

Sayın Bakanım dünya ile rekabet edebilmek için en önemli noktalardan biri de verimlilik. OECD verilerine göre ülkemizde bir çalışan 1 saatte 44 dolarlık üretim yaparken, OECD ortalaması 56,6 dolar, Avrupa ortalaması ise 58,5 dolar seviyesindedir. Bu da verimlilik de kat edecek epey yolumuzun olduğunu göstermektedir.

İşgücü verimliliğimizi artıracak,  yaratıcı düşünmeyi teşvik edecek, teknoloji çağına uyum sağlayabilecek yeni nesilleri yetiştirebilmemiz ve dijitalleşmeye yönelik adımları atabilmemiz gerekmektedir.  Sanayideki dönüşümü ancak böyle sağlayabiliriz.

Sayın Bakanım, Bakanlık olarak desteğinizle kurduğumuz 1. OSB’de yer alan Model Fabrika’nın açılışını 2018 yılının Aralık ayında birlikte yapmıştık.  Model Fabrika’nın kuruluşuyla ne kadar isabetli bir iş yaptığımız bugün net bir biçimde ortaya çıkmıştır.

Model Fabrika sanayimize çok yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu merkezle birlikte, yalın üretim ve sanayinin dijital dönüşümüne ilişkin teorik kavram pratiğe dönüşür hale gelmiş, sanayicilerimiz, yaparak ve uygulayarak öğrenme yetisine kavuşmuştur.

Açıldığından bu yana 150 civarında firmamıza birer günlük fragman eğitimleri verilmiş, daha sonra 8 firmamız “Öğren-Dönüş” programına alınmıştır.  4 Ay süren bu programın ardından firmalarımız çeşitli üretim bantlarında yüzde 150’leri aşan verimlilik artışları sağlamıştır. Sayın Bakanım, bu sonuçların detaylarını açıklamak için sizi Model Fabrikamıza bir kez daha bekliyoruz. Büyük bir heyecan ve mutluluk duyacağınızdan hiçbir endişem yok.

Sayın Bakanım bu eğitim ve uygulamaları oldukça pahalı. Özellikle KOBİ ölçeğindeki işletmeleri bu maliyetler zorlamaktadır. Biz ASO olarak bu merkez için epey bir kaynak aktardık ama daha fazlasına maalesef gücümüz yetmez.  KOSGEB üzerinden buna ihtiyaç duyan firmalarımıza bir destek sağlanabilirse ülkemiz verimliliği için önemli bir katkı olacaktır. Ziyaretinizde sonuçları sizinle paylaştığımızda bu katkının ülkemiz için ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha göreceğinize inanıyorum.

Sayın Bakanım, Değerli Meclis Üyeleri Ankara’ya dair son birkaç şey daha söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum.

Sayın Bakanım önce size ve değerli bürokratlarınıza bir teşekkür etmek istiyorum. Bakanlığınız bünyesinde bulunan Girişimci Bilgi Sistemi’ni bize de açtınız ve bu vesileyle Ankara’ya dair doğru bilgilere ulaşma fırsatı bulduk.

Bu veriler bize bundan sonraki dönemde yapacağımız çalışmalar için ışık tutacak ve yol gösterici olacaktır.

Ankara sanayisi her geçen gün güçlenerek önemli mesafeler kat etmektedir, lakin daha kat edecek çok fazla yolumuzun olduğunun da bilincindeyiz.  Sistemden edindiğimiz ve en önemsediğim bilgi, 2018 yılında Ankara’da 248.357 küçük ve orta ölçekli firmanın yaptığı kadar ciroyu, sadece 377 büyük ölçekli firmamız yapmaktadır.

Bu da bize gösteriyor ki firmaların karlılıklarını arttırmamız ve ölçeğini büyütmemiz gerekmektedir. Firma karlılıklarının ve ölçeklerinin artması Ar-ge ve inovasyon yapabilirliğini de arttıracaktır.

KOBİ’lerimiz ile büyük işletmelerimiz arasındaki verim farkının TÜİK verilerine göre 5,1 kat olduğu söylenmektedir. Firmalarımızın da yüzde 99,8’i KOBİ olduğuna göre Türkiye’nin ciddi bir verimlilik sorunu olduğu ortadadır. Model fabrikadaki sonuçlar da bize bunu göstermektedir.  Ankara’ya ilişkin en önemli tespitlerden biri de Ankara üretiminin teknolojik düzeyidir.

Ankara’daki yerleşik firmaların üretiminin 36,44’ü orta yüksek ve yüksek teknoloji ürünlerden oluşmaktadır. Bu Ankara için büyük bir gurur vesilesidir.

Sadece Ankara değil, Türk sanayisinin teknolojisinin bu seviyelere ulaşması için çaba göstermemiz gerekmektedir. Türkiye’nin dünyada hakettiği yere gelmesinin yolu buradan geçmektedir”

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise gündemde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve bunun oluşturduğu belirsizliklerin olduğunu belirterek, “Çin’den yapılan ara malı tedariklerinin bir kısmının ülkemize kayma durumu var” dedi.

Geçen sene katma değeri yüksek ürünlerin yerlileşmesi için Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı’nı başlattıklarını hatırlatan Varank, “Programı tasarlarken sanayideki mevcut kabiliyetlerimizi ölçtük ve nerelerde sıçrama yapabileceğimizi belirledik. Alıcı ve satıcıyı aynı anda destekleyen bir mekanizma geliştirdik.” ifadesini kullandı.

Makine sektöründe çıkılan ilk çağrıya yoğun talep aldıklarını dile getiren Varank, “Makine sektörü için 5,3 milyar liralık yatırım başvurusu geldi.

Bu başvuruları değerlendiriyoruz. Sonuçlarını nisanda açıklayacağız. Bundan sonraki süreçte kimya, ilaç, tıbbi cihaz, otomotiv, elektronik ve raylı sistem araçları gibi alanlarda yeni çağrıları ilan edeceğiz. Bu çağrıları yakından takip ederek, programların bir parçası olmanızı istiyoruz.” diye konuştu.

Varank, 2019’da yatırım teşvikleriyle KOSGEB, TÜBİTAK ve Kalkınma Ajansı destekleriyle sanayicilerin ve girişimcilerin yanında olduklarının altını çizerek, bölgesel kalkınmayı desteklemek için yüzlerce projeye 1 milyar liraya yakın kaynak aktardıklarını belirti. Varank, “7 organize sanayi bölgesi ve 4 sanayi sitesini tamamladık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 yeni endüstri bölgesi ilan etti.

Yalın üretimi ve dijital dönüşümü, uygulamalı olarak öğretmek için Ankara ve Bursa’da model fabrikalar kurduk.” dedi.

Ankara’daki fabrikada yapılanlara değinen Varank, buradaki tecrübe birikiminin diğer illerde ve Katar’da kurulacak model fabrikalara da aktarılacağını anlattı.

Ar-Ge temelli inovatif faaliyetleri de desteklemeye devam ettiklerine dikkati çeken Varank, şöyle devam etti:

“Ar-Ge teşviklerimizi geliştirdik.

Yüksek teknolojili ürünlerin reel sektör ve akademi iş birliğiyle geliştirilmesi için programlar hayata geçirdik. 264 Ar-Ge ve tasarım merkezi ile 4 yeni teknoparkın kurulmasını sağladık. Türkiye Açık Kaynak Platformunu, Yapay Zeka Enstitüsünü, Kutup Araştırmaları Enstitüsünü ve Raylı Ulaşım Teknolojileri Enstitüsünü kurduk. Buralarda kıymetli işler yapan girişimcilerimiz ve büyük bir potansiyel var. Bu noktada sizler, yatırım yaparak onların işlerine ölçek kazandırabilir, ticarileştirebilir ve ihracatını gerçekleştirebilirsiniz.”

Varank, finansman konusunda sanayicinin elini rahatlattıklarının altını çizerek, faiz oranlarının düşüş eğiliminde olması nedeniyle yatırım yapmanın maliyetinin azalacağını ifade etti.

Maliyetlerdeki düşüşün ticaret hacmine olumlu etkisi olacağını vurgulayan Varank, “Bankacılık sektörü dışındaki finansman imkanlarını da genişlettik. Biri bölgesel kalkınma, diğeri de teknoloji ve inovasyon alanında olmak üzere iki yeni fon kurduk.

Böylece 750 milyon liralık bir kaynağı teknolojiyi, sanayiyi ve yeniliği odağına alan işletmelere aktaracağız. Bu fonlar, sizi bankalarla faiz kavgası yapmaktan kurtaracak, yatırımınıza ortak olacak.” değerlendirmesinde bulundu.

“2020 yatırım yılı olacak”

Küresel ekonominin içinden geçtiği durumu yakından takip ettiklerinin altını çizen Varank, şunları kaydetti:

“Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler, yapısal problemlerle karşı karşıya.

Gündemde koronavirüsü salgını ve bunun oluşturduğu belirsizlikler var. Çin önemli bir ekonomik oyuncu ve tedarik zincirlerinde stratejik bir pozisyonu var. Tedarikte yaşanabilecek herhangi bir darboğaz, küresel dengeleri de ciddi bir biçimde sarsma gücüne sahip. Çin’den yapılan ara malı tedariklerinin bir kısmının ülkemize kayma durumu var. Talep artışlarını zamanla tekstil gibi diğer sektörlerde de görebiliriz.”

Varank, sanayicilerin iç piyasa kadar, global piyasa dinamiklerini de takip etmesi gerektiğini vurgulayarak, 2020’yi yatırım yılı olarak gördüklerini söyledi.

Yatırım teşvik verilerinin 2020 beklentisini desteklediğini vurgulayan Varank, “Aralık 2019 ve Ocak 2020’de 783 yatırım teşvik belgesi düzenledik, üst üste 2 ay verdiğimiz belgede teşvik tarihimizin rekorunu kırdık. Firmalarımızın yatırım iştahındaki artış memnuniyet verici. Hedefimiz bu artışı kalıcı hale getirmek.” ifadelerini kullandı.

Varank, geçen yılın üçüncü çeyreğinde başlayan ekonomik canlanmanın, son çeyrekte güçlü bir zemine oturacağını belirterek, 2020’de hem büyüme hem de istihdam açısından son 2 yılın performansını geride bırakacaklarını dile getirdi.

Bakanlık olarak üretimi destekleyici adımlarının devam edeceğini belirten Varank, “Bu sene 10 bin vatandaşımıza istihdam imkanı oluşturacak Türkiye genelindeki 7 Organize Sanayi Bölgesi’ni (OSB) daha tamamlayacağız. OSB’lerle ilgili önemli mevzuat değişiklikleri yapacağız. Yurt dışında OSB açılmasına ilişkin uygulama yönetmeliği üzerinde çalışmalarımızı tamamladık. Sanayicimiz dış pazarları daha iyi değerlendirecek.” şeklinde konuştu.

Varank, OSB’lere verecekleri desteklerden bahsederek, buralarda hem üretimi hem istihdamı artırmak için çalışacaklarını bildirdi.

TÜBİTAK programlarıyla ilgili iki yeni gelişmeyi de paylaşan Varank, şöyle devam etti:

“Tersine beyin göçünü teşvik etmek için geçen sene Uluslararası Lider Araştırmacılar Programını başlattık. Yurt içindeki bilim insanlarımıza yönelik Ulusal Lider Araştırmacılar Programı’nı devreye alıyoruz. Programa başvurular 2 Mart’ta başlayacak. Ayrıca Ufuk 2020 Programı’nda başarılı olmuş ancak bütçe kısıtı nedeniyle destek imkanı bulamamış ülkemizdeki bireysel araştırmacılar ve KOBİ’lerimize destek sağlamak için 80 milyon avroyla yeni bir program tasarladık. Bugün bu programın da çağrısını başvuruya açtık. Türkiye’nin potansiyeline ve sizlerin yapabileceklerine büyük güven duyuyoruz. Kamu ve özel sektördeki paydaşlarımızla yakın iş birliği içinde çalışmaya devam edecek, geliştirdiğimiz ürün ve teknolojilerle, pek çok ülkenin takip ettiği yeniliğe imza atacağız. Türkiye yenilikçi bir dönüşümün içinde.

Bu dönüşüm için herkesin bilgisine ihtiyacımız var. Milli Teknoloji Hamlesini topyekün hayata geçireceğiz. Beklentimiz, yatırıma, üretime ve istihdama çok daha güçlü asılmanız.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu