Ahıska Bir Gül İdi Gitti, Ahıska Türkleri

Ahıska Bir Gül İdi Gitti

Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalmış olan Ahıska 1828–1829 yıllarında Rusya ile yapılan savaşlarda Osmanlı Devletinin mağlup olması sonucunda Çarlık Rusyasına savaş tazminatı olarak verilmiştir.

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin’in emriyle 1943 yılında Karaçay, 1944 yılında ise Kırım ve Balkar Türkleri gibi Ahıska Türkleri de kendi vatanlarından sürülmüşlerdir. Hayvan taşıyan trenlerin vagonlarında haftalarca süren yolculuk (!) esnasında hastalıktan, açlıktan, susuzluktan, soğuktan binlerce Ahıska Türkü öldü, geriye kalanlar ise sonu gelmeyen sürgünler ile dünyanın farklı ülkelerinde dillerini, kültür ve medeniyetlerini koruma mücadelelerine devam ediyor.

Atabek Yurdu

Ahıska’nın da içinde bulunduğu Atabek Yurdunu Doç. Dr. İkram Çınar, Osmanlı Devleti dönemindeki Çıldır Eyaletinin olduğu kültür coğrafyası olarak tarif ekmektedir. Yani Atabek Yurdu günümüzde Gürcistan sınırları içinde kalmış olan Ahıska ile birlikte Ardahan, Kars, Erzurum ve Artvin’i içine alan bölgenin adıdır. Bu bölgeye Atabek Yurdu kültürüyle çok benzeşen Bayburt ve Gümüşhane’yi de eklemenin bir sakıncası olmadığını vurgulayan Çınar, Atabek Yurdunu Bayburt’tan başlayarak Erzurum’un İspir, Tortum, Oltu, Narman; Artvin’in Yusufeli, Ardanuç, Şavşat’ı; Ardahan’ın Göle, Çıldır, Posof, Hanak’ı dahil ederek Gürcistan sınırları içerisinde kalmış olan Ahıska ve Ahılkelek ile Azgur bölgelerini kapsadığını eserlerinde belirtmektedir.

Doç. Dr. İkram Çınar, Atabek Yurdu’nun Dede Korkut hikayelerinin ortaya çıkıp yaşandığı yer olduğunu vurgulayarak bölgeye ait halk edebiyatı ürünlerinin çeşitliliğine ve zenginliğine dikkat çekmektedir. Bu durum sözlü kültür döneminde bölge insanının yüksek bir kültür düzeyinde olduğuna işaret etmektedir. Türk halk edebiyatının ürünleri olan destanlar, türküler, atasözleri ve manilerin sözlü kültür döneminde bölge halkının eğitim enstrümanları işlevini görmüştür.

Ahıska Türkleri

Atabek Yurdu’nun önemli merkezlerinden birisi Ahıska’dır. Ahıska coğrafyasında 14 Kasım 1944’e kadar Türkler bölge nüfusunun çoğunluğunu oluşturmuşlardır. 19. yüzyılda yaşamış Mirza Kazım Bey, Kazan Üniversitesi’nde 1836 yılında yapmış olduğu konuşmasında Gazah, Gence, Şuşa, Şamahı, Guba, Derbent, Bakü, Yerevan, Nahçıvan, Lenkeran’ın yanı sıra Ahıska ve Tiflis’i Türkçenin konuşulduğu bölgeler arasında saymıştır. Doç. Dr. Minara Aliyeva Çınar ise M.Ö 720’lerden bu yana Ahıska bölgesinde Türk varlığından bahsetmektedir. Bu bağlamda eski bir Türk yurdu olan Ahıska’nın coğrafi konumunun stratejik öneminin yanı sıra burası Atabek Yurdunun kültür üretim merkezi de olmuştur.

 

Rusya’nın 18. Yüzyıldan sonra güçlenerek sıcak denizlere inme politikasının sonucu olarak Kafkasya uzun yıllar Osmanlı Devleti ile Rusya arasında hegemonik mücadele alanı olmuştur. Bu dönemde Ahıska Türkleri Rus Ordularına yurtlarını vermemek için kahramanca savaşmışlar hatta “Gökteki ayı indirebilirsiniz ancak Ahıska camisindeki hilali asla indiremezsiniz” sözü bu döneme atfen günümüze kadar gelmiştir.

 

Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalmış olan Ahıska 1828–1829 yıllarında Rusya ile yapılan savaşlarda Osmanlı Devletinin mağlup olması sonucunda Çarlık Rusyasına savaş tazminatı olarak verilmiştir. Bu durum sözlü kültürün güçlü olduğu bölge aşıklarının ağıtlarına da yansımıştır. Posoflu Üzeyir Fakiri gibi aşıklar ağıtlar yazarak Ahıska’nın stratejik önemini ve yaşanan acıları çok güzel bir şekilde dile getirmişlerdir.

 

“Ahıska gül idi gitti,

Bir ehli dil idi gitti,

Söyleyin Sultan Mahmud’a,

İstanbul kilidi gitti”

 

Ahıska Türkleri 1829 yılında Rusya’nın işgaline maruz kaldıktan sonra yoğun baskılara rağmen Ahıska’da yaşamaya devam etmişlerdir. Tarihte 93 Harbi olarak bilinen 1877–1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda ve Birinci Dünya Savaşında Rusların baskılarına rağmen Ahıska ve çevresinde Türkler yoğun olarak yaşamaya devam etmişlerdir.

 

Ahıska Türkleri 1944 yılının 14 Kasım’ında anavatanlarından zorla ve tamamen koparılıp çok ağır koşullar altında Orta Asya bozkırlarına dağıtılmıştır. Ahıska Türkleri sürgünden sonra da SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin’in ve İçişleri Halk Komiseri Lavrenti Beria’nın 1953 yılında peş peşe ölümlerine kadar yaklaşık on yıl boyunca sıkıyönetim altında tutulmuşlardır. Gerek sürgün esnasında haftalarca hayvan vagonlarındaki gerekse yerleştirildikleri yerlerdeki iklim ve doğal koşullar ve yoksulluk yüzünden büyük kayıplar vermişlerdir.

Günümüzde Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Özbekistan, Türkiye, Azerbaycan, Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna ve Gürcistan olmak dokuz farklı ülkeye dağılmış/dağıtılmış olan Ahıska Türkleri 1944 yılındaki sürgün edilişlerinin etkilerini halen yaşıyorlar. Türkiye’de çeşitli kazanımlar elde etmiş olsalar da başta ana vatanları Ahıska’ya geri dönüş imkanlarının sağlanamaması, uğramış oldukları mağduriyetin Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kurumlarca tanınmamış olması bu mağduriyete sebep olanların insanlığa karşı işlemiş oldukları suçlarının tarih önünde cezasız kalması gibi sebepler yaşanan acıları yeniden üretmektedir.

 

Kaynaklar

 

Çınar, İkram (2018), “Atabek Yurdu Etnopedagojisi: Ahıska Örneği”, Turkish Studies Dergisi, Sayı 13/4 Kış, s. 318–386.

 

Aliyeva Çınar, Minara (2017), “Ahıska’da Kalan Türkçe”, Uluslararası Ahıska Türkleri Sempozyumu Kitabı, 1. Cilt, Editör Hüsrev Akın, 11–13 Mayıs 2017, Erzincan, s.127–136

 

 

Ahmet AKALIN

Ankara Üniversitesi Doktora Öğrencisi

RTÜK Üst Kurul Uzmanı (Muhammet Said Yalçın)

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu