TİMBİR Genel Başkanı Dr. Süleyman Basa, “Rizelinin Başarı Öyküsü” kitabında yer aldı:
“Memleketime hizmet etme duygusu babamdan kalan çok değerli bir miras“
Kitapta memleketine hizmet etme duygusunun babasından kalma çok değerli bir miras olduğunu kaydeden Dr. Basa, doğduğu topraklara bir şeyler yapabilme gayesini hiç kaybetmediğini açıkladı.
Gazeteci Alihan Telatar ve Selim Denizalp’in hazırladığı kitapta yer alan Dr. Süleyman Basa’nın o ifadeleri;
“Hizmet etme duygusu babadan kalan çok değerli bir miras bana… Doğduğunuz topraklara Rize’ye bir şeyler yapabilmek gayesini hiç kaybetmedim. Ben boş durmak nedir bilmiyorum. Boş duramadığım için bugün pek çok alanda işler yapıyorum. Hayatımız bir yerde projeler üzerinde ilerliyor. Üstlendiğim görevler ve aldığım sorumlulukla hep daha iyi daha üretken daha yenilikçi daha faydalı ve etki alanı geniş daha kalıcı işler yapmak üzere kodlanmış gibi hissediyorum. İçinde olduğum görevler benim severek yaptığım işlerdir. Sonuçlarını gördükçe daha da motive oluyor, bunun üzerine çıkmak için hep yeni fikirler ortaya koyuyorum. Elbette bu mantalite de olan bir ekiple bu işler rayında devam ediyor. Bilgi ve deneyiminizi ve hatta hayallerinizi kullanabildiğiniz her proje başarıyla taçlanıyor. Buna çok tanık oldum. 20 yılı aşkın STK’lar da örgütçülük hayatının içinde aktif olarak varım. Bu süreçte hiçbir zaman tepeden inme bir yönetimsel kimliğim olmadı.
Hem dernekçilikte hem spor camiasında tek tek basamak basamak ve önerilerek bir yerlere geçiş yaptım. ‘Süleyman olsun’ dediler, oldum. Bu anlamda bana duyulan güven ve saygı benim için çok değerli. Yerelden genele uzanan bu örgütçülük süreci benim hayatımda olmazsa olmazlarım…”
DEPREM DOKTORU
Deprem Doktoru bir Jeofizik Mühendisi olmasına rağmen, yıllarını gönüllü işlere adayarak örgütçülük anlamında önemli projelerin altına imza atmış, memleket sevdalısı biri olarak Rize’nin Ankara’da yüzü olmuş bir isim… “Yaptığımız projelerde Rize için marka değeri oluşturduk” diyen BASA, uzun yıllar Ankara’da RİDEF (Rize Dernekleri Federasyonu) ve Pazarlılar Derneği başkanlığını yaptı. Hala IMEF (İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu) Başkanlığını yapmakta olup ayrıca TİMBİR (Türk İnternet Medya Birliği) kurucu ve yöneticisi olarak görevini devam ettirmekte ulusala yayılan projeleriyle ilklere imza atmaktadır. BASA, Türkiye Futbol Federasyonunda üst klasmandaki tek Rizeli temsilci olarak görev yapmakta,
Sizi tanıyabilir miyiz?
1968 yılında Rize Pazar’da doğdum. Bir kız iki erkek olarak üç kardeşiz En büyükleri benim. Rahmetli annem Nahide Basa öğretmendi. Benim de
İlkokul öğretmenim annemdi. Kendisi çok genç yaşta vefat etti. Rahmetli babam Macit Fikret Basa, bölgede önemli bir siyasetçiydi. On sekiz yıl Belediye Başkanlığı, Çay-Fer Eski Genel Başkanlığını yaptı. Türkiye Belediyeler Birliğinde uzun süre başkan yardımcılığı görevini üstlendi. Pazar’da özellikle Laz bölgesinde siyaseten çok etkili bir isimdi. Türkiye siyasetinde de önemli görevlerde yer aldı. Hayatının sonuna kadar siyaset ve Pazar diyerek yaşadı. Memleketine çok bağlıydı. İstanbul’da son günlerinde yine hep Pazar’ı soruyordu. Siyaset böyle bir şey aslında. Pazar’ın Beyefendi Başkanı olarak anılan, Pazar için hem sosyal hem ekonomik pek çok projeyi ortaya çıkaran rahmetli babam Macit Fikret Basa’nın oğlu olmak kolay değil. Bu ismin hem gururunu yaşıyoruz hem sorumluluğunu taşıyoruz.
Çocukluğumu çok güzel yaşadım. Çocukluğumuzda o yıllarda haliyle internet yoktu. TV yeni gelmiş ve tek kanal vardı. Aslında insanların birbirleriyle konuşabildiği çok güzel yıllardı. Mahalle kültürümüz vardı. Bizler mahalle arkadaşlığı üzerine büyüdük. Dönemin koşullarına göre yine de yapacak çok şey bulabiliyorduk. Mesela, gidebildiğimiz 10 Mart Gençlik Spor Kulübümüz bulunuyordu.
Bizim zamanımızda Pazar’da Hava Mevzi Komutanlığı vardı. Subayların kaldığı lojmanlar da bizim mahalledeydi. Onların çocuklarıyla oynardık, kızlarına aşık olurduk. Çocukluk yılları ne de olsa… Asker çocuklarıyla voleybol maçları futbol maçları yapardık, kavgalar çıkardı. Her anlamda dolu dolu geçen yıllardı”
Bu konuda kendimi şanslı görüyorum. Güzel bir çocukluğum geçti. Biz tahta arabalar yapardık. Çok güzel yıllardır. Allah razı olsun babamızdan dolayı iyi imkanımız da vardı inkar edemem. Aile çevremiz de geniştir. Amca hala çocuklarıyla iç içeydik. Akrabalarla hep bir aradaydık. Kalabalıktık… Başka kimseye ihtiyaç duymadık aslında. Yetiyordu çünkü. Yaz aylarında sabah denize giderdik midye çıkarırdık. Fırından sıcak ekmek alırdık. Midye yapardık sahilde.
“Pazar’da eylemlerin adresi hep Macit Basa’nın evin önü olurdu. Bunu yadırgamıyorduk neticede babamın görüşü duruşu ortadaydı. Bizler o yıllarda babamıza yapılan tehditlerden habersiz o süreçleri geçirdik. Babamız bize bunları hiç yansıtmadı. Çok sonrasında bu tehditlerden haberimiz oldu. Kendisi hiçbir zaman geri adım atan tehditlere boyun eğen biri olmadı. Onun dik duruşu ve sabrı muazzamdı.”
1980 öncesi malum sıkıntılı yıllardı… Benim babamda o zaman Adalet Partisi Pazar İlçe Başkanıydı. Bizim sinemamız vardı ve o sinemayı eylemciler bombalardı hatta arabamızı da bombaladıkları oldu. DEV-YOL DEV-SOL grupları evimizin önüne gelip ateş yakarlardı. Hadi eylem yapalım denildiğinde adres olarak Macit Basa’nın evinin önüne gidelim derlerdi. Ses bombası atılırdı gerçi ama Türkiye’nin karışık olduğu zor yıllardı. Babam 1980 darbesinden sonra bir tomar tehdit mektubunu ortaya çıkardı öncesinde bize göstermemişti. Onlar için zor yıllardı biz çocuktuk çok hissetmiyorduk. Ailemiz de bize yansıtmamaya çalışıyordu. Kaldı ki babam siyasetin içinden biriydi ve sakinliğini çok iyi koruyabilmişti. “Çocukluğum da siyasetin içinde geçti aslında. Bir gün Süleyman Demirel Rize Pazar’a gelmişti. Babam da İlçe Başkanıydı o zaman. Benim de elime çiçek vermişler Süleyman Demirel’e karşılama yapılırken kendisine takdim etmek için… Bir de koyun getirmişler karşılama da kesmek için. Ben de çocuğum tabii beklerken sıkıldım ve çiçeği yere bıraktım kesilecek koyun çiçeği yemesin mi! Çocukluğuma dair hatırladığım güzel bir anımdır benim için. Babanız siyasette önemli bir görev üstlenince ister istemez pek çok önemli karede yer alabiliyorsunuz. Hepsi benim için çok değerli anılar…”
Benim ismim de siyaseten konulmuştur, Süleyman… Yani klasik olarak dedelerden gelen bir isim değil. Babam 1960’ta başlayıp 1974’e kadar aralıksız olarak bağımsız Belediye Başkanı seçilmiştir. Pazar’ın tüm altyapısında da kendisinin imzası vardır. Hiçbir partiye üye olmadan seçilmiş %70-80 oy almıştır. Beş dönem üst üste Belediye Başkanlığı yapmıştır. Bu bir siyasi rekordur.
İlk, orta ve liseyi Pazar’da okudum. Üniversiteyi KTÜ’de tamamladım. KTÜ’de Jeofizik mühendisliğini kazanmıştım. Bu bölümü tercih etmem de halamın kızı da etkili olmuştu. O da Jeofizik okumuştu. Benim son tercihim Jeofizik Mühendisliğiydi. O yıllarda da üniversite kazanmak kolay değildi şimdiki gibi. Ama benim aklımda zaten iki meslek vardı. Ben ya mühendis olacaktım ya da diş hekimi… Bu oldu. O yıllar minyon tipli 60 kiloluk genç bir çocuktum. KTÜ’ye ilk gittiğimde güvenlik görevlisi beni lise talebesi zannetti ve içeri almamıştı. Böyle bir başlangıçla lisans eğitimime başladım. Dolu dolu yıllardı. Sonrasında Yüksek Lisans yaptım. Kocaeli Üniversitesinde de sismoloji alanında yani depremler üzerine doktoramı yaptım. Bu konuda akademik olarak da pek çok yayınım bulunmaktadır. Sismoloji doktorası yapmamda çok sevdiğim bir hocam vesile olmuştu. Bu konuda da kendimi şanslı hissediyorum. Alanında yetkin hocalardan doğru yönlendirmeler ile eğitimimi kaliteli bir şekilde tamamlamıştım.
“Kocaeli Üniversitesinde doktoramı yaparken 1999 Kocaeli depreminden üç ay önce bir sempozyum düzenlemiştik. Sempozyumun konusu, Kocaeli Depreme Hazır Mı? İdi. Hocam da bu sempozyumun koordinasyonu bana vermişti. Orada depremin geleceğini sonuçlarını ve verilere dayalı olarak etkilerini konuşmuş, tüm detaylarıyla ortaya koymuştuk. Depremden sonra kamuoyunda hocalarımıza neden depremin olabileceğini haber vermediniz diye çok sordular ama hocalarımızda biz bu sempozyumu yaptık kimse dikkate almadı haber yapmadınız demişti. İyi hocalardan eğitim almış olmak hayatımın her evresinde bana olumlu olarak geri dönüyor.”
“DAĞLARDA ÇOK DOLAŞTIK”
İlk Sivil Toplum Örgütçülüğüm ve deneyimim üniversite yıllarında başladı. Şu an Türkiye Dağcılık Federasyonu başkanı olan Ersan Başar’la KTÜ Dağcılık ve Spor Kulübünü kurduk. O zaman ben başkan yardımcısıydım. Çok dağlarda dolaştık. Gitmediğimiz mevki kalmamıştır. Bana tanıdıklar Süleyman sen en ufak yere bile hep arabanla gidersin dağlarda üç gün nasıl dolaşıyorsun derlerdi. Bizim dağlarda kötü insanımız yok ki! Oldukça güvenilir yerlerdir. Hatta hava koşullarından dolayı mahsur kaldığımızda dağ köylüleri bize bakardı. Bizim insanımız çok güzeldir. O yıllarda çok güzel geçti. Evlilik hayatım tesadüf bir tanışma ile gerçekleşti. Ben hanımımı Galler-Türkiye maçında tanıdım. İstanbul’dayız. Çocukluk arkadaşım rahmetli Cenk Balta ile oturuyorduk. Hadi maça gidelim dedik ama maça beş dakika kalmış. Biletimiz de yoktu bir şekilde hallettik ve maça girdik. Orada bizim tanıdık bir ablamız vardı. Amcazadem diyeyim, dedelerimizin kardeş olduğu Şengül ablayı gördüm. Ailece maça gelmişler. Yanında da kızları Başak vardı. Daha 18 yaşındaydı. Orada tanıştık. Maçtan çıkınca da ilk işim babama Başak’la evlenmek istediğimi anlatmak olmuştu. O şekilde evlendik. Bugün bunca koşturmanın içinde eşimin desteğini görmeseydim çok eksik kalırdım. Varlığındaki gücü hep hissettim. İki çocuğumuz var. Bir kız bir oğlan. Oğlum Macit Barın 21 yaşında ve üniversitede bilgisayar bölümünde okuyor. Kızım Ekin yedinci sınıfta okuyor. O arada 2000 yılında paralı askerlik dönemim oldu ve Sivas’ta askerliğimi yaptım. Bu yüzden askerlikle ilgili anlatacağım çok fazla bir anım yok. Üniversite eğitiminizden sonra hayatınızda ki süreçte neler yaşadınız?
DANIŞMAN OLARAK BAŞLADIM
Kocaeli’nde doktoraya başladığımda İstanbul Emlak Konutta işe girdim. 1995’ten 1999’a kadar orada kontrol mühendisliği yaptım. İstanbul’daki pek çok projede çalıştım. Ankara için mühendis ihtiyacı olduğunu söyleyince beni Ankara’ya danışman olarak getirdiler. Danışmanlık ve Ankara hayatım 1999 depreminden sonra başladı. Ulaştırma Bakanlığı Demiryolları Limanlar ve Havayolları Genel Müdürlüğünde Danışman olarak göreve başladım. Çok önemli bir Genel Müdürlüktü. İki sene boyunca Bakan Enis Öztürk’le beraber çok güzel işlere imza attık.
Sivil Toplum Örgütçülüğüne nasıl başladınız?
“Sanıyorlar ki federasyonlar iş yapar, hayır bunlar iş yapmaz. İçindeki insanlar iş yapar. Bu ilgi ve bilgi meselesi. Ben bu işi seviyorum. Sivil toplum örgütçülüğü seviyorum. Hep yeni şeyler yaptık hep daha neler yapabiliriz diye üretken olduk. Aklıma gelmeyen onlarca projeler yaptık. Projesiz bir şey olmaz. Rize için bir marka değer yarattık. Sivil Toplum Örgütçülüğü sanıldığı gibi üye olmakla yürümez emek ister özveri ister gönüllülük ve aidiyet ister… biz böyle bir ekiple yıllarca Rize’yi Ankara’dan temsil ettik.
“Menfaatleri egoları değil, Rize’yi besledik.”
Ulaştırma Bakanlığı Danışmanlığından sonra Enerji Bakanlığı Danışmanlığına çağrılmıştım ve o sırada Ankara’da Pazarlılar Derneğini kurduk. Yerel sivil toplum örgütçülüğü de o zaman başladım. Ankara’da Pazar Derneği yoktu. Hayrettin Kadıoğlu ağabeyim bu derneği kuralım dedi. 2002 yıllarıydı ve biz derneği kurduk. Yerimiz Kızılay’da Tavukçu Restoranının üzerindeydi. Rize Derneği Başkanımızda Yener Rakıcıoğlu ağabeyimizdi. O görevi bırakacaktı. Ankara’daki ilçe dernek başkanlarıyla beraber federasyonun kuruluşuna doğru ilerleyen bir süreci başlattık. Aramızdan bir başkan seçelim dediler. Beni seçtiler. O dönem de ilk Rize Günleri etkinliğimize denk gelmişti ve o organizasyonunu iki ay içinde yaptık. Rize gecesi düzenledik. Şimdiki Cumhurbaşkanımızın ve eşleri hanımefendinin de teşrif ettikleri çok kalabalık bir gece olmuştu. İlk etkinliğimizdi ve 3500-4000 kişi katılmıştı. 2007’de Rize Dernekleri Federasyonunu kurduk. Ankara’daki derneklerle beraber bir araya gelerek bunu oluşturduk. Pek çok proje yaptık. Saymakla bitmez. Her biri alanında ilkti. Örnekti. Ayder Senfonisinden Rize Günlerine kadar… Mesela Turkish Tea inanılmaz bir projeydi. Hem yerelde hem özelde etkileri olan Türk çayının markalaşması için çok önemli bir projeydi. Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan’la beraber Türk çayının yurt dışına tanıtımının yol haritasını çıkardık. Projesi de bize aittir. Bunun patentini de aldık. Hatta toplantılarda coffee break yerine tea break spotlarını kullanıyorduk. Onun da logosunu yaptık ve bu spotun patentini aldık. Kamuoyunda büyük ilgi gördü. Rize Dernekleri Federasyonunda çok işler yaptık. Orada bir takım mücadeleler verdik ama kötü şeyleri konuşmaya gerek yok.
“ÖZVERİ İLE ÇALIŞTIK”
“Rize’nin en büyük problemi ve ana mücadelesi şuydu. Vasatın yanında liyakatli olanı ayıramıyor insan. Çalışan üreten insanlar maalesef kıskanılıyor. Bir gün İsmail Kahraman bana şunu dedi. Biz Rizeliler keşke yamyam olsaydı en azından birbirini yemezdi. Tam da bunu yaşadık…” Maalesef yıllarca yapılan projeler etkinlikler bazı egoların bize karşı yükselmesine neden oldu bu kıskançlıklardan sonra biz de eyvallah dedik ama bütün mahkeme süreçlerini de kazandık. Hakkımızda söylenenler iftiralar hepsi adaletin karşısında cevabını aldı. Yargıtay da dahil… alnımızın akıyla bu işi sonuçlandırdık. Sonra da RİDEF’i Muammer Bostan’a teslim ettik. “Ankara’da rekor kıran Rize Günlerinin temelinde gönüllülük esasına dayalı Rize sevdalısı hemşerilerimizin özverili çalışmaları yatıyor. Her birimiz bilgi ve deneyimlerini ve tüm enerjilerini gece gündüz demeden yönetim kurulumuz, kadın ve gençlik kollarıyla beraber ortak paydasında Rize’yi koyarak çalıştık. Bu anlamda bu çalışmaların bir parçası olmanın haklı gururunu yaşadım.”
“RİZE GÜNLERİNİ MARKA YAPTIK”
Rize günleri Ankara’da marka olmuştu. Türkiye’nin en iyi günlerini yaptık. Burada özellikle Rizeli üretici pazar yeri imkanı buldu. Mesela Rize’nin yerel peynircilerini ulusala taşıdık. Biz Trabzon’u bile bu anlamda geçtik. Siz yapamazsınız diyorlardı. Bunu şunun için söylüyorum. İyi bir şey yaptık. Bunun altındaki en büyük şey emektir. Babanızdan size sizden de çocuklarınıza kalacak en büyük miras nedir? “Mesleğine memleketine aşık, yıllarını siyasete vermiş, Pazar için çok değerli işlerin altına imza atmış, Pazar’ın ve Rize’nin ve ülke siyasi tarihinde yer etmiş bir isim olarak sevilen ve herkese kucak açabilen insancıl bir babanın oğlu olmak başlı başına bir hayat dersi gibidir. Babanız “Pazar’ın Beyefendisi” diye anılıyorsa ve böylece tarihe geçmişse siz de evlat olarak bu manevi değeri hem babanız adına hem kendiniz adına korumak durumundasınız.”
“BABAM ÇOK BÜYÜK BİR İSİM BIRAKTI”
Babam çok büyük bir isim bıraktı. Oğlum her koşulda memleketine hizmet et derdi. Biz de onu devam ettirmeye çalışıyoruz. Babam çok çalışkan biriydi. Sadece mevcut işinde değil bahçeyle de uğraşırdı yemek de yapardı… Ben de aynı meziyetlere sahibim. Boş durmazdı. Ben de boş duramıyorum. Her şeyi becerdim ama boş durmayı beceremediğimden bu işleri yapıyorum. Babamla Pazar’dan evden çıkıp varacağımız yere gidene kadar kendisi her karşılaştığıyla konuşur, hal hatır sorar öperdi. Herkesle ilgilenirdi. İnsanlara dokunmak lazım. İnsanlara dokunabilen ilgi gösteren siyaset yapar. Bugünkü siyaset anlayışından çok farklıydı o yıllar. O yüzden o dönemlerde insanlar hangi partiden olursa olsun kendine güvenirdi. Babam Adalet Partiliydi ama hep bağımsız seçildi. Çünkü herkese kucak açabilen yüce gönüllü biriydi. Halk bunu gördüğü için babamı yıllarca tercih etmiştir. Bu gerçekten müthiş bir şeydir. Şimdi bunları görüp büyüyen biri olarak tabii ki Rize başta olmak üzere yer aldığım her proje de üretken olmaya yeniliklere açık olmaya insana dokunabilen işleri üstlenmeye, sorumluluk almaya gayret gösteriyorum. Tüm bunları severek ve içselleştirerek yapıyorum. Babamın “oğlum, her koşulda memleketine hizmet et” cümlesi bir yol haritası gibi oldu.
“Hayatınızda bir dönüm noktası oldu mu?
Sivil toplum örgütçülüğüne girişim olabilir. Benim için Pazar Derneğinin başlangıcı bugünlere gelmeme sebep oldu. Yirmi senedir yerelde öncesinde de üniversite yıllarındaki örgütçülük hayatımın kırılma noktasıdır. Şu an da zamanım büyük bir kısmını da bununla geçiriyorum. Mühendisim ama danışman olarak çok görev yaptım. Emlak Konuttan Enerji Bakanlığına ve Meclise kadar böyle oldu. Bunda tabii ki STK’lar da ki görevlerim de etkili oldu. Güven duyulan ve yaptıklarınıza saygı duyulan biri olmak çok değerli bir duygu.
“İNTERNET EDİTÖRLÜĞÜ MESLEĞİNİ BİZ KAZANDIRDIK”
IMEF ve TİMBİR süreçleri nasıl gelişti ?
IMEF’i (İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu) Eski Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu kurdurmuştu. Türkiye’de internet %10’lar seviyesinde iken bugünü görebilmiş ve Nizamettin Bilici hemşerisine bu federasyonu kurdurmuştu. Ben RİDEF’i bırakınca o sıralarda Nizamettin başkanında bazı sıkıntıları olunca Seyfullah Bey beni yanına çağırdı ve bana bu işi sen yap dedi. IMEF’i bu şekilde aldım. Sekiz yıldır başkanıyım. On üç yıldır bu federasyon var. 10’larca proje yaptık. Pek çok okulda güvenli internet eğitimleri verdik. 400 yakın okula gittik. TRT’de “Farkında Mıyız” diye programlar yaptık. “İnternet editörlüğü mesleğini IMEF kazandırmıştır. İnternet sitelerini yönetecek bir meslek ortaya çıkardık. İçinde Türkçesi, sosyolojisi olan kişisel veri hukuku bilişim hukuku olan teknik alt yapısı olan… 500 saatlik bir program ortaya çıkardık. Bunu İŞKUR’a biz önerdik ve kabul ettirdik sonrasında da MEB’den onaylattık.”
“MEDYA ALANINDA ÇOK SAYIDA PROJEYİ HAYATA GEÇİRDİK”
Son yıllarda IMEF’in medya alanına yöneldik ve Türkiye’de internet haberciliğinin haklarını savunmak ve internet haberciliğinin gelişimi adına önemli bir adım attık. TİMBİR (Türk İnternet Medya Birliği)’i kurduk. Çağımız dijital çağı. İnterneti de geçtik artık sosyal medya daha önde gidiyor. Biz, yerel haberciliğin gelişimi için bunu kurduk. Biz bunu erken gördük. Böylece yereldeki internet haberciliğinin kalitesini arttırmak için bu birliği çok önemsiyoruz. Bununla ilgili de pek çok proje yapıyoruz. 1000’e yakın haber sitesine telif ve kişisel verileri koruma eğitimi verdik. Kültür ve Turizm haberciliği eğitimleri veriyoruz. İnternet haberciliğinde önce biz kendi paçamızı düzenleyeceğiz sonra başkalarının karşısına düzgün çıkacağız mantığıyla hareket ediyoruz. Bu anlamda kendimizi geliştirmekten araştırma yapmaktan hep daha ilerisini öngörerek adımlar atmaktan geri durmuyoruz. İnternet habercilerinin de haber ve içerik üretme açısından, kalite açısından problemleri var. Bunlarında düzeltilmesi adına işler yapıyoruz. Artık yeni bir kanun da çıktı. İnternet haberciliğinin kabul edildiğine dair. Bu çok değerli bir gelişmedir. Biz de farkındalık adına her detayını düşünerek projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. En son projemizde mesela, Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla 100 gence “Dijital Kültür Eğitimi” verdik. NFT eğitimi ile Ankara’nın 100 değerinin NFT’sini yaptık. Ankara’nın 100 değerinin NFT’lerinin metaverse ortamında sanal sergisinin açılışı da Ankara Kent Konseyinde Hacıbayram Veli Üniversitesiyle beraber gerçekleştirdik. Türkiye’de ilk defa bir ilin tanıtımı bu şekilde dijital olarak yapıldı.
“TİMBİR’i kurduk şimdi benzer federasyonlar da bizden örnek almaya başlıyor”
Yaptığımız her proje emsal değerinde ortaya çıkıyor aslında. Öncü olmak da gurur verici. Demek ki doğru yolda doğru işler yapıyoruz. Mesela Kamu İhale Kurumu yerel gazetelerinin ihalelerini kesiyordu. Ben kendi sitemde ihale ilanlarını yayınlayacağım diyordu. Bizzat ben Kamu İhale Kurumu başkanlığına gittim. Burada bir yanlışlık var dedik. Mecliste AK Parti, CHP, MHP, İYİ parti ile anlaştık imzalarını aldık. STK bu aslında doğru neyse kendi amacıyla ilgili kendi üyelerinle ilgili onu yapmaktır. Biz de hep bu şekilde işler yaptık. Bir proje ortaya çıkarmak başka bir şey onu takip etmek ve ileriye taşımak bambaşka bir şey.”
“RİZE’YE ÇOK HİZMET ETMEK İSTEDİM”
Hobileriniz nelerdir?
İş kolik olunca pek olmuyor aslında. İşiniz de hobiniz oluyor. Ancak hayatta bana zevk veren uğraşlardan birisi yaz aylarında Pazar’da amca oğlunun küçük bir pancar motoru var onu alıp oğlumla beraber istavrit yakalamak… En çok rehabilite olduğum iş bu. Balık tutmak çok rahatlatıcı bir şey. Çok severim. Çocukluğum kayıkhanede geçtiği için de deniz tutkusu yüzmek bambaşka duygular benim için. Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi değiştirmek isterdiniz? Bu soruya cevap vermekte o kadar kolay değil. Elimde iyi ki bir değnek yok. Ama aklıma ilk gelen şey Rize’ye daha çok hizmet etmek isterdim. Bu anlamda babama verdiğim sözü tam tutamadım. Biz Rize’mizin değerini bilemiyoruz. Son otuz yıldan beri Türkiye’yi yönetiyoruz. En baştan bürokratına kadar… Rize’miz de daha yeni yeni bir şeyleri yapıyoruz. OVİT mesela… biz yıllar önce federasyonda bunu gündeme getirmiştik. “Hayalimiz OVİT” spotunu Rize Günlerinde manşet yapmıştık. Havalimanımızı ancak yaptık. Türkiye’de her yerde yapıldı bu Rize için lüks değil. Olması gereken bir şeydi zaten. Bunu on sene önce yapmalıydık. Siyasi olarak Rize’yle ilgilenen Rahmetli Mesut Yılmaz Bey vardı ondan sonra Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan var. O’nun sayesinde d çok şeyler yapıldı Rize’de ama bizler onlara hep kendi isteklerimiz için gittik. Rize için çok fazla şey talep edememişiz. Bazı şeyler daha yeni yapılmaya başlıyor. Mesela Rize için son dönemlerde özellikle Rahmi Metin başkanın çok değerli bir isim olduğuna inanıyorum. Büyük şans olduğunu düşünüyorum. Rize’nin çehresini değiştiriyor. Hani bir değnek olsa da Rize’nin mimarisini düzeltsek hep beraber. Yıllarınız STK’lar da geçti. Hiç unutamadığınız bir anınız oldu mu?
“AYDER’İ TANITMAK İÇİN SENFONİ DÜZENLEDİK”
Ayder senfonisini yaptık. Ankara Devlet ve Opera Balesini Ayder’e götürdük. O zaman bu proje bir arkadaşımızın hayaliydi. Ben de o zaman daha yeni Rize Derneği Başkanı olmuşum federasyonu bile kurmamışız. Ben de daha toyum aslında biraz da cahil cesareti oldu diyebilirim. Tamam dedik ve o zaman 100 bin lira maliyeti olmuştu. Tabii destekçilerimiz de vardı. Organizasyonu yapıp Devlet Opera ve Balesini Ayder’e götürdük. Ayder’in tam ortasının sahne kurduk. Bir tarafta sis geliyor bir tarafta opera sanatçıları söylüyor. Beş bin kişi izlemeye geldi Ayder’e. Yollar tıkandı. Büyük bir ilgi büyük bir izdiham. TRT’de canlı yayın olarak veriyor. NTV’de canlı yayınlarda ara ara bağlanıyor… Ben ilk kez klasik müziği orada dinledim. Amacımız şuydu farklı kesimlerin Ayder’i tanıması. Ayder’i eş dost turizminden çıkarmaktı. Biz biraz farklı kesimlerin dikkatini çekmek için o projeyi yaptık. Bize hatta çok kişi yapmayın etmeyin dedi ama bu çok güzel bir şey oldu. O atmosferi düşününce bir tarafta yerli halk bir tarafta sis bir tarafta inekler ve bir tarafta Devlet Opera ve Bale sanatçıları… hatta hiç unutmuyorum bir teyze yanıma geldi ve kadın sanatçının çaldığı viyolenseyi teyze görünce bana dönüp Süleyman dedi ha bu zenginlerin kemençesi de ne kadar büyük oluyor… Bu da güzel bir anı olarak kaldı.
“”İLK VE EMSAL PROJELER YAPTIK”
Altı ay sonra Devlet Opera ve Balesiyle ilk kez “Karadeniz Rapsodisini” yaptık. TRT canlı verdi ve 200 tekrar yaptı. Karadeniz müziğini klasik formunda yaptıran da bizim Federasyonumuzun projesidir, yani RİDEF’in. Çok farklı ve ilk olması dolayısıyla çok emsal bir projedir. Bir gün federasyon kadın kolları başkanı Fatma Akyıldız abla yanıma geldi ve koro kurmak istediklerini söyledi. Ama Türk Sanat Müziği topluluğu kurmak istemişlerdi. Ben önce hayır dedim. Şaşırdı. Biz Ankara’dayız ve burası RİDEF. Kadınlar Türkü Topluluğu kurarsanız size destek veririm dedim ve o şekilde topluluk kuruldu bunun üzerinden 12 sene geçti ve hala bu topluluk yaşamaktadır. Pek çok önemli konser verdiler. Batum’da bile konser verdik. İstanbul’da Çaykur Rizespor’un gecesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da katıldığı o gecede de konser verdiler. Bunlar çok güzel anılar benim için.
“ŞEHRİME HİZMET İÇİN YÖNETİME GİRDİM”
Çaykur Rizespor hakkında neler söylemek istersiniz?
Ben Pazarspor’dan başladım. Ben hiçbir şeye baştan başlamadım. Pazar Derneği başkanlığından RİDEF başkanlığına geçtim. Tek tek çıktım. Pazar Spor’da da amigoydum 1974 yılında. Daha dört beş yaşında çocuk olarak beni oraya götürürlerdi. Kurtalan ağabeyle beraber maçlara giderdik. Sonrasında Pazarspor’da yöneticiliğe başladım. Rizespor A.Ş Yönetim Kuruluna geçtim. On senenin üzerinde Rizespor’da çok güzel günlerimiz oldu. Pek çok ilin takımı dahi yok. Bu anlamda şanslıyız. Ben kendi şehrime hizmet etmek adına yönetime girdim. Helali hoş olsun. Ben daha çok idari görevdeydim. 5-6 sene evvelde görevimden ayrıldım. Başkalarına devretmem lazım diye düşündüğüm için. Türkiye Futbol Federasyonuna geçtim. Gururla temsilcilik yapıyorum. Tek Rizeli temsilciyim. Üst klasmandaki tek Rizeli Temsilci… Temsilciler Kurulu çok düzgün bir kuruldur. Kuralları kaideleri olan bir kuruldur. Bugün liglerde çok büyük olaylar olmuyorsa sebebi bu kuruldur. Eskiden insanlar birbirlerini vurabilirdi bir takım kötü şeyler yaşanırdı. Çok yakalayamadığımız hallerde bunlar azaldı yok denecek kadar zaten. Büyük taşkınlıklar yok. Küfür %80 azaldı. Burada görev yapmaya devam ediyorum. Ve çok severek yapıyorum. Rizespor’da ben önce Abdülkadir Çakır’la çalıştım sonrasında Halim Mete, Metin Kalkavan ve Hasan Kemal Yardımcı ile çalışma imkanım oldu. Hepsinden ayrı ayrı şeyler öğrendik.
“MEMLEKETE AŞIK İNSANLARIZ”
Mehmet Cengiz tesisleri için de ayrıca Cengiz Holdinge teşekkür etmemiz lazım. Rizespor ve Rize için büyük bir hizmet. Metin Kalkavan ağabey çok entellektüel bir insandır. Rizespor için bir şanstır. Okunması gereken bir kitaptır. Rizespor’un kurumsallaşması adına önemli bir isimdir. Yönetimsel anlamda çok şey öğrendik. Halim Mete ağabeyden çok daha başka şeyler öğrendik. İnsanlık anlamında öğreneceğimiz çok şey oldu. Hasan Kemal Yardımcı ise kararları net alabilen uygulayan ve uygulatabilen bir isimdi. Kendisiyle de mecliste çalıştığım için Rizespor’da da onunla çok güzel yıllarım geçti. Ben sevdiğim için yaptım. Rizespor inşallah daha iyi yerlere gelir. Hasan Kartal’la aynı dönemde birlikte çalışmadık. Futbol hayatını da ben başlattım o da söyler. Metin Kalkavan bana bir başkan bulalım dediğinde ben de Hasan Kartal dedim. Tamam dedi. Yönetime geldi ve Rizespor A.Ş. ye ortak oldu. Herkesin hepimizin hatası olabilir ama hepsi kendi alanlarında çok değerli isimlerdir. Biz memleketimize aşık insanlarız. Biz de memleketimize olan gönül borcumuzu ödemeye çalışıyoruz”